2010 yazı, sıcak ve boğucu bir gün. temmuz ayı ve her istanbullu kaybeden gibi yaz aylarını istanbul'da geçiriyorum, arabadayım. radyoda arka arkaya murat boz, murat dalkılıç ve sertab erener'in söylediği soner sarıkabadayı besteleri çalıyor. bunalıyorum, üzerimde deneyler yapılan biri gibi hissediyorum. kanalı değiştiriyorum bu sefer başka sarıkabadayı bestesi, emre altuğ yorumuyla çıkıyor karşıma. o kadar, kıstırılmış hissediyorum ki kendimi, tepki olsun diye aşkım kronik'i yazıyorum. soner geliyor, besteliyoruz.
evet, şarkıyı tamamen tepki amaçlı yazdım. fena bir şarkı değil gerçi, piyasaya versem tutar, radyolarda çalar. ilgilenen popçu arkadaşlar varsa onbin dolara veririm valla. ciddiyim. aslında sarıkabadayı kişisi kendi bir grup kurup şarkılarını insanlarla öyle paylaşsa kendisine karşı tutumum tamamen nötr olurdu. onun göreceli olarak kötü müzik yapması ve radyolarda parçasının çalması bende herhangi bir nefret unsuru oluşturmaz. sorun, bütün radyolarda farklı kişilerin yorumlarıyla aynı adamın birbirinin aynı estetiksiz parçalarının çalması. piyasanın sadece bunlarla dolu olması. ve buna benzer yapılabilecek bir sürü sosyolojik gözlem işte.
dönelim tarkan'a neden böyle başladım yazıya, açıklayayım. ekşi sözlük'te okudum tamamen, doğru mu yanlış mı bilmiyorum, sarıkabadayı kardeşimiz tarkan'a beste teklifi yapıyor, tarkan'sa herkese beste veren adamdan beste almam diyerek reddediyormuş. içimdeki tarkan sevgisi, büyüyor büyüyor tabii. ileride o besteyi büyük ihtimalle murat boz'un yorumuyla vıcık vıcık yaylılarla dinleriz herhalde.
tarkan, tarkan. 4-5 yaşlarımdayken, büyük teybimizin dibinde, mustafa sandal'la, barış manço'yla, yoncimik'le beraber dinlediğim tarkan. o dönemlerde kış güneşi ve gül döktüm yolları'nayı sık dinlediğimi hatırlıyorum. hatırladığım en eski tarkan bestesiyse, vazgeçemem, ilk albümden. onunla büyüdük tabii. arabada dinlemek için diskografisini hazırlarken tarkan'ın şöyle parçalarına teker teker baktım. ilk albümden gelipte halimi gördün mü'yü ve selam ver'i keşfettim ve ilk albümü kimlerle beraber yaptığını merak ettim. merakım, herhangi bir araştırmaya vakıf olmadı, asıl bombanın aacayipsin albümüyle patladığı kesin. seviş benimle epey kalıcı bir şarkıdır orada mesela. tarkan'ın sıradan bir popçu olmadığını addeder. türkiye gibi, muhafazakar bir toplumda kim daha önce yapılmamış cüretkar bir işe bulaşıp ardından başarıyla kalkar ve kendini kabul ettirebilir ki? tarkan işte, başarmış etmiş. müzikalite ve duygu yoğunluğu olarak unutulmaz şarkılar var tabii, çocukken çok dinlediğim tarkan şarkılarını şimdilerde dinlemeyi pek sevmiyorum nedense. bu albümden de şeytan azapta, bekle, durum beter ve gitmeyi yadediyorum. şeytan azapta epey dikkat çekici. epey yoğun bir anlatımı var. durum beter de keza öyle. şu anki pop piyasası içinde kesinlikle "sıradışı" şarkılar bunlar. tarkan yapmış, 15 sene olmuş. şu anki piyasaya bakınca ümitsizliğe kapılıyorum ve yine yapsa yapsa tarkan yapar diyorum, maalesef. neyse, ne işte. üzerinde en az durduğum albümse ölürüm sana. çok fazla dinlediğimden tabii ki bu ve daha fazla hatırlıyorum. unut beni dışında pek fazla üzerinde durduğum şarkı olmadı. karma'da yine başarılı ve yoğun dönem ürünü tarkan albümü. tarkan bu albümü 4-5 yıl aradan sonra çıkarmıştı, kimilerine göre, beklenile değdi, kimilerine göre değmedi. özel bir albüm o da. 94 ve 97 çıkışlı albümler, çok çok özel olduklarından belki insanlar hayal kırıklığına uğradı ama bu albümün kendi içinde başarılı olduğu ve daha çok tarkan'a has olduğu gerçeğini değiştirmez. o'na sor ve verme adlı besteler son dinleyişimde dikkatimi çekti. bundan birkaç yıl önce verme adlı şarkıyı anlayamazdım belki. bugün dinlediğimdeyse, sadece pop müzik piyasası için değil, genel türk müziği anlamında da özellikle sözler açısından çok önemli bir şarkı olduğunu görüyorum. bir deniz otobüsü yolculuğu sırasında kendisini 5-6 defa dinletecek kadar özel bir şarkı verme. karma albümü sonrası dudu mini albümü geliyor, karma tadında. sorma kalbim gibi alaturka bir tarkan eseri barındırıyor içerisinde. tanrı'nın öğütlerini dinliyoruz tarkan'ın ağzından, aşkla ve kabullenmeyle, yetinmeyle dolduruyor tarkan kalbimizi. ingilizce albümüneyse pek vakıf değilim açıkçası. çıkan hitler dışında pek bir bilgim yok. sanırım beklenilen başarıyı elde edemedi, hitlere bakarak yorumlamak gerekirse'de start the fire dışında yakalayan bir şarkı yoktu. uzun bir sessizlik getirdi bu albüm. dile kolay, 6-7 sene yeni tarkan şarkıları duyamadık. gözden uzak oldu, gönülden de belki. metamorfoz çıktığında, belki bu nedenler, belki içerisinde bulundğum yoğun depresyon nedeniyle fazla ilgilenmedim. nisan ayında pare pare'nin klibini gördüm ve gözlerimi doldurdu. youtube'dan açıp açıp dinledim. ruhumun kıyılarına iniyordu tarkan, dalgalı denizim yüzünden kimsenin kimsenin inemediği yerlere, yine bir teselli veriyordu, ben anlıyorum diyordu, belki de benim gibi anlayan pekçok insan var. metamorfoz albümünü tam olarak 2009 gibi dinledim açıkçası. albümün b yüzünü, a yüzünden daha başarılı buldum. sound olarakta tarkan'a yakışır biçimde yenilikçiydi. sözler biraz tekerleme gibiydi, belki tarkan hepsini kendi yazmamalıydı dedirtti, ama bir metamorfoz yaşamak istemiş, yaşamış sonuçta tarkan. kesinlikle iyi bir albüm. ama karşımızda o kadar başarılı bir diskografi varki, insan buruk olarak en "olmamış" tarkan albümü diyebiliyor. şimdi 2010 yazındayız ve yeni bir tarkan albümü var elimizde. gerçek bir geridönüş. sadece tarkan'dan duyabileceğimiz bir nevi sevin, sevişin nidaları. yorumlamak istemiyorum nedense, kısaca değinirsem keşke içinde birkaç parça daha olsaymış dedirtti. bir de kayıp'ın sonundaki şiir olmamış dedirtti. belli tarkan kıyamamış sözlere, o da bir kusur olsun işte.
insan olarak tanımıyorum tabii kendisini. az gazete okuyorum, az tv izliyorum, etkisi vardır. gerçi kendisi de son dönemlerde çok fazla gözükmüyor beyaz camda. kullandığı madde için kullanmadım demeyen, rizeye yapılması planlanan termik santrale tepkisini koyan, çok yuvarlak bir şarkı da olsa hop hop diye bir şarkı yapan bir insan işte, belki biraz ipucu olabilir, ne biliyim. her sağlıklı insan gibi iyidir, iyiniyetlidir. son olarak herkese canlı izleyebilme fırsatı diliyorum kendisini. epey eğlendiriyor. böyle sonlansın işte bu yazı da. iyi geceler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder