27 Temmuz 2010 Salı

çaresizlik üzerine (arabesk bir yazı)

biraz çaresizlik üzerine konuşmak istiyorum. nasıl başlayacağımı bilmediğim zamanlarda nasıl başlayacağımı bilmiyorum der, öyle bir başlangıç yaparım genelde. ki bu da bir başlangıç çeşididir değil mi? demek ki söylenecek bir şey varsa söyleme yolunda asla çaresizlik yok. nasıl başlayacağımı bilmiyorum de ve söylemek istediklerini dizmeye başla.

çaresizlik üzerine yazmayı aslında fazıl say'ın son söylemlerinden sonra karar verdim. çaresizlik aslında kolay kolay bulunabileceğiniz konum değildir. en başta gerçekten yaşıyor olmanız gerekir. bir şeyler yapan, bir şeyler hakkında düşünen, neden diye soran insanlar çaresizliğe düşebilir. tabii bu da yetmiyor. gerçekten uzun süreler boyunca bazı şeyleri yanlış yapmak, yani kendi kuyunu kazmak gerekir. eet, bayaa kazdım ben de kendi kuyumu oradan biliyorum. ne demiştik, fazıl say. neymiş efendim, arabesk yavşaklıkmış. bir bakıma doğru olabilir evet, ama fazıl bey yaşadığı akvaryıum dışında dünya hakkında pek fazla bir şey bilmediği falan da anlaşılıyor açıklamalarıyla. arabeski tamamen çaresizlik üzerine bir şeyler söyleyen bir müzik olarak algılarsak, konuyla bağlantıyı da kurmuş oluruz. arabesk kültürü içinde büyümedim, yani esas içinde büyümedim, ama kendi başarısızlıklarını, veya sistemin kendisini denek olarak kullanmasını bilmeyen insanların cahilliklerini suçlanması gereksiz insanları suçlayarak ortaya çıkaran pek çok insan tanıdım. zengin hayatı yaşamama rağmen, aynı suyu içtiğim, aynı tabaktan yemek yediğim, aynı takımda top oynadığım bir arkadaşım bana zengin piçi dediğinde farkettim bunu da. bu da bir arabesk kültürdür mesela, ama arabeski bunun tek suçlusu olarak addedemeyiz. arabesk müzikle ilişkimse üstad orhan baba'nın klasikleri, fairuz derin bulut'un arabesk çalışması ve pop müziğe yansıyan arabesk yaklaşımdan ibaret. bunun içine mahsun kırmızıgül, doğuş falan da girebilir tabii.

ben buradan sadece arabesk tüketmeyen ama arabeski de tüketen bir insan olarak insanların işlevsizliklerini tamamen arabesk müziğe bağlamnın yanlış olduğunu söylemek isterim. bunu söylemek içim, dediğim gibi, tamamen akvaryum içinde yaşayan bir insan olmak gerekir, başka bir deyişle hiç çaresiz olmamış olan biri. bu noktada fazıl say'ı kıskandım bak şimdi. arabesk bu kültüre has bir şeydir belki, insanların çaresizliğini dışavuruş biçimi bir nevi. kaynağı çaresizlik olan pekçok gitar menşeili müzik türü de var tabii. bunu sadece bize özgü olan ve nefret edilecek bir şey olarak algılamak öküzlükten başka bir sıfat getirmiyor aklıma nedense. evet özensiz bir müzik, ama en azından içi dolu bir müzik.çaresizlik yaşanması gerekiyorsa yaşanmalıdır. zira kartopu gibi büyüyüp fecaat sonuçlara neden olabilir. insanın işlevsizliği dinlediği müzikten ziyade bastırılmışlığıdır. arabesk insanın yaşam koşullarına verdiği bir çeşit tepkidir. ki bir şeyleri suçlayan, sorumlu tutan pekçok arabesk şarkısı vardır (demek istiyorum). arabesk insanları bastırmak üzere kullanılan bir maşa olarak kullanılırsa (ki buna çok uygundur) elbette bir yavşaklık olarak addedilebilir. saf arabesk her saf müzik türü gibi böyle bir amaç taşımaz, en azından gözlemleyebildiğim eserlerde görülen örnek bu. kaldıki gözümüze gözümüze sokulan bir popmüzik yavşaklığı dururken önümüzde, arabesk daha ikinci planda gibi.

şimdi baktımda, yazı pek içime sinmedi lan. fazıl bey genelleme yapma sen kardeşim, dediklerine kısmen katılıyorum ben de. neyse böyle bir şeyler işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder