13 Mart 2011 Pazar

kara parçası 13

seviyorum burayı. böyle kendi halime bir şeylerle oyalanıyorum burada. önceden gözlemlerimi yazıyordum, ama şimdi oluşan şartlar neticesinde daha çok günlük gibi kullanıyorum. okuyan, takip eden falan da yok zaten. 3 sene önce beraber össye hazırlandığım ve 3 senedir tek kelime laf etmediğim vasat çocuk dışında da burayı takip eden, bilen eden yok zaten. gördüğüm kadarıyla o da takip etmekten vazcaymış, blogspot engellenince, buradan selam edeyim bari okuyorsa =)
aslında moral bozucu olan ve açığa kavuşturmam gereken pekçok şey var yine. 21 yaşında olmak, son dört seneyi depresyonda, takıntılı ya da her ikisini karıştırıp delirme sınırlarında geçirmek epey şey kaybettirmiş bana, görüyorum. biliyordum bir şeylere yabancılaştığımı o zamanlar, ama bir anda bir şeyler yaşamıştım. biyolojiden ürken ben, okuduğum şeyleri anladığımı görünce 15 günde bir biyoloji kitabı bitirmiş, çözerken de eğlenmiş ve epey zevk almıştım. o büyük çöküşü yaşamasaydım zaten öss'den bir gün sonra kendimi çalışmaya bile şartlamıştım. gerçekten değiştiren bir deneyim geçiriyordum ama varolan kıskançlıklar, nefretler beni uçuruma sürükledi. aslında düştüm o uçurumdan ben biliyorum. olabilme durumumu kaybettim çünkü, olamıyorum. hala akıllıyım, doğaçlama olarak iyi performanslar gösterebiliyorum, ama hepsi o kadar. iç organlarım yağlanmış, tansiyonum düşüyor, nabzım yükseliyor ve ben 21 yaşındayım. 11-12 yaşımdan beri de (bu dönemde okulda bir şeyler gerçekleştirme durumu vardı) açıkçası dışarıdan hiçbir şekilde benliğimi varlayıcı tepkiler alamıyorum. artık psikoloji standında kitap bakarken, bakma diyor babam bana, korkuyor. en yakın arkadaşım addettiğim adam beraber ingilizce dersine girdiğimizde gülüyor, gülüyor çünkü ben kısıtlı bilgi birikimimi maksimum düzeyde kullanıp ilgili olabiliyorum. bu ona komik geliyor, belli ki absürd buluyor durumu, bu çok acı verici bir durum. üniversiteden bir arkadaşımın bir gün yaptığı yorum aklıma geliyor, isyankar olduğumu söyledi bana. evet, bunu anlamaya çalışmıyor, özgür olabilmenin ne demek olduğunu, insanın içinde yanan ateşi veya benim neye tepki gösterdiğimi anlamaya çalışmıyor, ben sadece isyankarım, o kadar. sol kültüre yakın görünen bir kıza anarşist diyip, ama anarşistse bu nasıl anarşist okula geliyor bu gibi yorumlar yapıp okulda derece yapabilme potansiyeline sahip insanlar, ki yapıyorlar. ben reddettim ve bir süre hem reddedip hem beraber götürmeye devam ettim. ama bir yerde patladı bu. yine yalnız kaldım kıskançlık gibi kötücül duygular yine obsesyonlara sebep oldu. hayatımda hiç karl marx okumuş biri değilim ama marx'ın söylediğini, ekonomik koşulların kültürü yarattığı söylemini kendi çevremi gözlemleyip söyleyebilmiş biriyim. bunu bir dehalık ürünü olarak söylemiyorum zaten, dahi olmadığımı, arınabildiğim takdirde "normal" bir insan olduğumu biliyorum. ben sadece farkındayım, insan olmanın doğal bir sürecini yaşıyorum. ama çoğu insan kendi ablam gibi sabah 8'den akşam 10'a kadar işbaşında bulunup, patronlarını zengin ettikleri için bunun farkında olamıyorlar. ötekileştirilme durumu bu. bu ülkede ailenden gelen bir soyluluğa sahip olmadığın ya da soylu bir ortamda bulunmadığın sürece bir şeyler becerebilmeyi denersen gerçekten güçlü sinirlere sahip olman gerekir. globalleşmenin yayılması gözlerimizi yanıltmamalı. bana göre rönesans öncesi avrupa'yı yaşıyoruz. nicelik olarak çok tüketiyor olabiliriz, ama nitelik olarak tükettiklerimizin hiçbir değeri yok. kirlenmiyoruz bile, bizi olmamızı istedikleri şeye çeviriyorlar sadece, o kadar.
annem bugün ilginç bir laf etti, erken doğmuşum dedi. alışveriş merkezlerini, televizyonları falan görünce 50lili yıllarda doğan insanların bunu söylemesi normal tabii. bense 50lili yıllarda doğmuş olmak isterdim aslında. bilgi peşinde koşan varlıklı bir ailede ve çevrede yetişip, doğayı, dünyayı, tanrıyı ve ülkemi iyice tanıyabilmiş biri olmak isterdim. hem dünya o zaman o kadar zorlu olmaz, ben şimdiden somut bir şeyler koyabilmiş olurdum. öyle işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder