12 Temmuz 2012 Perşembe

soner sarıkabadayı sanatının kavramsal özelliklerini bir örnek üzerinde inceleme

evet, yazının yazılma amacı aslında tamamen doğaçlama çıkan bir şey. sanat eleştirmeni veya ahkam kesince sözü dinlenen biri değilim ben. kafasında yüzen binlerce şeyin arasından çağrışanları soner sarıkabadayı videosu üzerinden bir nevi dışavurum yapmayı planlıyorum, yazıdan hayat deneyimlerinize bir şeyler katacağını düşündüğünüz ilham verici notlar bekliyorsanız bence bunu hiç okumayın. ama ben soner sarıkabadayı kişisi ve kendisi dışavurmayı tercih ettiği sanat türü hakkında fikirler ortaya çıkarabilirim ve bu milyonda bir de olsa sizin boğazınızı kalemle deşmem anlamına da gelebilir.

neyse, ben günlük olarak bakalım pop-müzik piyasasında neler dönüyor diye bakmak için arada sırada ttnetmüzik'e girerim. yağmalayabileceğim bir mahalle bakkalı gibi gördüğüm bu siteden her türlü düzensiz beslenmemi sağlar, zararlı olduğunu ve pis şartlarda üretildiğini bildiğim o mamüllerden tombik ve iştahı kabarık bir çocukçasına tüketirim. bugün de sarıkadayı isimli şahsın trio adını verdiği (ki trio adı kendisinin ilk defa olaraktan 3 şarkıyı birarada yayınlamasından gelen, sanırım kaynağı latince olan bir kelime öbeğidir) albümünden burada biri var isimli klibi şarıkısının klibi üzerinden birtakım deeğerlendirmelerde bulunacağım. klibi izlemek için videonun üzerine tıkladığımda yarım dakikalık bir şampuan reklamına maruz kaldım. şampuan reklamından tek aklımda kalansa şampuanı michael phelps'in kullandığı, şampuanın müzik dinlemekle beraber iki tutkusundan biri olduğuydu. gerçi şampuan yerine başka bir şeyden (özgüven) bahsediyorlardı ama benim aklımda şampuan olarak kaldığına göre ben donuk fikirli, tutkuları tarafından esir alınmış, bu nedenle kolay etki altında bırakabilen ultra-tüketici bir insanım.

en nihayetinde reklamdan sonra oturma odasında bulunmanın verdiği internet itici gücüyle şarkıya kavuşuyorum. ama o da ne? (daha önce şarkının orjinal halini dinlediğim için biliyorum) sarıkabadayı şarkının orjinal hali yerine remiks edilmiş haline klip çekmiş. bu da şarkının kendisine olan güvensizliğini, yaz aylarında bulunmaktan dolayı insanların dımtıs ihityaşlarına karşılık vermesi gerektiğini iyi anladığını gösteriyor. şarkı için çok genel tek cümle normal bir tüketici olarak söyleyebileceğim, makyajsız, siyah tişörtlü 100-130 kilo 1-70 boylarında makyajsız itici bir suratı olan bir kadın görünümünde olması. kliple beraber şarkıyı da ilerletelim ve sarıbadayı kelinin güneşte ne kadar parıl parıl parıldadığını bir kez daha görelim bakalım. klibin ilk yarım dakikalık kısmı soner sarıkabadayı'nın istanbul boğazı önündeki uhrevi ve seksi yakın çkimleriyle başlıyor. biz bir yandan istanbul boğazı'nın ne kadar şahane olduğunu ve fetih ruhunu iliklerimize kadar hissederken diğer yandan sarıkabadayı'nın birazdan çok önemli şeyler söyleyeceğini anlıyoruz. zira kendisi dımtıs aralarında sürekli olarak burada biri var diyere "burdayım yarraaam birazdan önemli şeyler söyliycem." imajını bizlere başarılı bir şekilde iletiyor. şarkının ilk kısımlarına girdiğimizdeyse 30lu yaşlarına gelmiş bir adamın üretim kabızlığı içerisinde nasıl can çekişebileceğini görüyoruz. ülkenin en önemli bestecilerinden birinin her şarkısında olduğu gibi 14-15 yaşlarındaki bir ergenin ilk aşklarına yazdığı şiirlerin derinliğinde ve üslubunda olan şarkı sözleriyle sevenlerine "yine istediğiniz şeyi yaptım ve ergen kötü aşk şiirlerimi alıp üzerine belirli gitar kalıplarını oturtarak bütün nostalji kanallarınızı tamamıyla açtım. günde 9 saat çalışırken face'ten ara ara dinleyip paylaşarak muhteşem gerçekliğinize benim yeni sanat eserimle yeni bir renk katabilirsiniz." diyor adeta. şarkının orjinalinden farkı yine düzenlemesinde öne çıkıyor. vapur iskelesi önünde sarıkabadayı ve vapur çekimleriyle devam eden bu nadide sanat eseri orjinalinden farklı olarak kötü dizelerini biraz daha tekrar ediyor, yani şarkının trafiğiyle oynamış sarıağaoğlu.

o muhteşem nakarat sonunda geldiğindeyse 90lar pop figürlerinden apartılmış sarıkabadayı yoğunluğu buram buram hissediliyor. nakaratla alakalı dikkat çeken şeyse giriş kısmından sonra nakarat girdiğinde buz isimli nadide eserin de nakaratı girse aslında bir şeyin değişmeyeceği. bu daha sanatçının ne kadar tutarlı ve istikrarlı eserler ürettiğinin bir başka ispatı gibi adeta. zaten sanatçının özgünlüğü esrlerinin tutatlılığı ve belirli bir üslup oluşturabilmesidir. ben bir şarkıcıdan şarkılarının tümüyle birbirine benzetmesini isterim ki, şarkının kime ait olduğunu anlayabileyim. klip takılarak ilerlediği için hakkında fazla yorum yapamıyorum ama sanırım zaman ve enerji tasarrufundan faydalanmak için aynı yerde yapılan çekimler, manken gibi vücudu ve ayna gibi dazlağıyla parıldayarak ilerleyen sarıkabadayı'nın adeta bir manken edasıyla şehirde turlaması ve yine o güzel vapurlar kliple alakalı görsel ifade için yetiyor da artıyor bile. şarkı sözleriniyse bilmiyorum paylaşmaya gerek var mı, liseli kötü aşk kompozisyonu diyorum, şarkının adı da burada biri var. bence bu yeterli. klipten devam edersek sarıkabadayı sokak aralarına giriyor ve keskin renklerle örülü binaların arasından dar sokaklarda son derece kötü şiirini, kötü bir beste ve kötü bir sesle okumaya devam ediyor. bu da bize sanatçının bu şekilde devam etmesinin sesi kötü ama besteleri süper hafız anlayışının kendisine gayet yaradığını gösteriyor. belki kendisi bile farkında değil ama bu çeşit bir algı piyasada bir çeşit marka tanımlaması yaratır ve sarıkabadayı yazdığı kötü şiirler ve yaptığı kötü bestelerle hayatının sonuna kadar belki geçinebilir. klibin 02.45-02-48 kısımlarında yine sarıkabadayının dans figürleriyle alay edip vakit harcayan güruh için çok hoş bir ayrıntı var. popüler kültüre bir çeşit bok atma meyilinde olan ama herhagi bir fikri bulunmayıp milletin fiziksel atraksiyonlarıyla dalga geçen cenahlar bunu bir kenara not etsin. şimdi dayanabilirsem şarkıyı sonuna kadar dinleyip finali bağlayacağım.

evet klibi sonuna kadar izleyebildim. aslında şarkı sözleriyle çelişen biçimde oluşturulan bu tarz klipler insanların hapis edilmiş, zincirlenmiş tutkularına nasıl oynandığının bir çeşit görünümü. klip hakikaten çok ilginç olmuş, demek istediğimi klibin başlarında anlayabilmek biraz puslu ama 2. dakikanın sonlarından itibaren sarıkabadayı abimizin birkaç yıldır eriştiği maddi refahla gönlünün epey hoş olduğu anlaşılıyor. toplumdaki yabancılaşmayı daha iyi anlayabilmek içinse buna daha iyi bir örnek sen mutlu ol ne olur şarkısı. şu ana kadar şarkının söyleniş biçimi, şarkı duyulduğunda verilen tepki ve şarkının sözleri üçlü bir kıyaslamayla aslında nasıl bir mezar kazdığımızı gösterebilir nitelikte. zira acılarda en gözde tüketim malzemeleri haline dönüşür, insan verdiği tepkilerin özüne o kadar yabancılaşır ki "sen mutlu ol ne olur" denilen bir şarkıda göbek atıp tabak kırabilir. zincirlenmiş hayallerimiz ve yaratcılığımız bize en kısa yolla deşarj edebilecek anlamsız aktivitelere yöneltir. pasif bir hayatta başka türlü yöntemler mümkün değildir.

bu arada, uzun aradan sonra hoşgeldim. bilinçakışıyla ara ara yazmayı düşünüyorum.