4 Şubat 2012 Cumartesi

atatürk üzerine

şimdi öncelikle şunu söylemeliyim ki, ben bu kaydı facebook üzerinden yapmayı ve orada yayınlamayı arzu ederdim. gerçi bu kaydı yapmanın facebook üzerinden de olsa, bu blog üzerinden de olsa pek bir manası yok. sonuçta internet bir kara delik işlevi görüyor ve günlük hayatta birbirimizle paylaşamadığımız düşünceleri, fikirleri kustuğumuz, sdağlatımını yaptığımız dışarıda da oldukça makul ve düzgün olarak gezinmemize yarayan bir paltforma dönüşüyor. dostayevski'nin yeraltından notlar'ında söylediği gibi, modern yaşam fareler oluşturuyor ve bu fareler günümüzde oldukça yoğunlaşmış ve hızlı bir şekilde ürüyor. konumuzun, ya da anlatmak istediğim şeyin başlıkta görüldüğü üzere atatürk olduğunu söylemiştim, şimdi kafamdaki fikirleri toparlayacak bir şekilde sembollere ve diğer insanların da anlayabileceği biçimlere dönüştürme zamanı. uzun zamandır düzenli olarak yapmıyorum. elbette her fare gibi ufak tefek notlar alıp küçük çaplı yazınsal maceralara girişiyorum, ama esas işelvimi gerçekleştirdiğim burayı biraz ihmal ettiğim için olacak belki de, bir çeşit özgüvensizlik, ürkeklik var üzerimde.

atatürk türk tarihi açısından oldukça özel ve ayrıcalıklı bir önderdi. aslında kendime önder seçmekten, birini bir şekilde örnek almaktan pek hazzeden birisi değilimdir. bu cümleyi yazarken dahi kısa süreli bir duralık geçirdim yazdıklarım başıma iş açar mı diye. neyse, ben kendimi klasik deyişiyle, görünen biçimiyle değil belki ama, bir şey olarak ifade etme yolunu seçersem, hani karşıdan da anlaşılabilecek bir biçime sokmak durumunda kalırsam, çünkü ben kendime anti-kapitalist diyebilirim, animalist diyebilirim, toplumcu diyebilirim, hümanist diyebilirim ama hangisini dersem diyeyim o ingilizce tabiriyle "freak" olarak gözükeceğim için, bu toprakların tükrçesiyle bolca çatışan yönleriyle atatürkçü derim. malum bu aralar yakın tarih 40'lar 50'ler bir güzel yere seriliyor, küfürler, lanetlemeler, günah çıkartmalar almış başını gidiyor. hepimiz bunu seyirci olarak izliyoruz. biliyoruz, çok yakın bir zamanda örümcek beyinli yaşam zararlılıları 30'lara da inecekler, 20'lere de inecekler, o zaman "büyük" kurtuluş savaşını, mücadelesini, türklük gurunu taşıyan o sembolü yerle bir ederken bulacağız kendimizi. devlet bahçeli'nin yaptığı doğru ve bir sonraki aşamayı gösteren tespiti gibi: yakında mustafa kemal'de bir darbeci olarak anılmaya başlanacak. çevremde bazı çekirdek akpliler olduğu için, bu çekirdek akplilerin düşüncelerine ve zihniyetine çok yabancı değilim. onları görüyorum ve onlar zaten bunu bu şekilde düşünüyorlar, inanıyorlar. bu pisliklerin beni onlar gibi yapmaya zorlamadıkları müddetçe, beni yönetmeye ve beni bir kalıba sokmaya çalışmadıkları müddetçe istediklerini yapma hakkına sahip olduklarını elbette kabul ediyorum. ama bir canavar yaratıldı, %50 arkaya alındı, bir süreç başlatılıyor, muhafazakar ve demokrat bir nesil yaratma süreci bu. tek kitabı olan, hastalıklı düşüncelere sahip, faşizan tutumları oldukça fazla, empati ve sempati geliştirmeden oldukça yoksun, tek kitaplılığın getirdiği cehalet bir yere ait olma kaygısıyla kendi gibi olmayanın yaşamstandartlarının ağzına sıçan, ahlak ve etiği ağzından düşürmeyen ama kendi çıkarı, menfaatleri ve bop'daki rolüyle her türlü ahlaksızlığı, ikiyüzlülüğü ve pisliği mağdur gören bir nesil bu. altın nesil, ama kökenlerinde bok var, altın kaplama bok partikülleri. sakın hakaret ettiğim anlaşılmasın, söylediğim gibi ben de bir fareyim ve en pis lağımlarda, en karanlık, en kuytu köşelerde, kimselerin yaşamak istemeyeceği yerlerde yaşıyorum. iğrenç bir rengim, iğrenç bir kuyruğum,i ğrenç bir vücudum var, yaratılmışların en lanetlisiyim.

3 dönemdir hükümette bakanlık görevini yerine getiren bir kişi bugün bütün aciziyeti ve zavallı üslubuyla gençliğe hitabeyi, kuran ayetleriyle karşılaştırabiliyor. elbette gençliğe hitabeden hoşlanmaz. aslında ben de hoşlanmıyorum. bir toplumu ayakta tuan, o toplumun değerlerini oluşturan hiçbir şeyin başıma kakılmasından ben de hoşlanmıyorum. ama maalesef türkiye'de gençliğe hitabeyi kuran ayetleriyle karşılaştırabilecek dahili bedhahtların varlığı sebebiyle var zaten bu gençliğe hitabe. bunu ağzına alacakların varlığı ve hızlı üreme durumları yüzünden var. elbette bunu anlamayacaklar, anlamak istemeyecekler, çünkü tam da kendilerinden bahsediliyor. keşke aklı hür, vicdanı hür nesiller gereken olgunluğa ve kendi ayakları üzerinde durabilme çabalamalarında olabilseler de, herkes kendi başına başkalarına tek kitabıyla kafasına vurmayan bireyler olsa da, ihtiyaç duymasak istiklal marşı'na gençliğe hitabeye falan. açıkça söylemem gerekirse, burada kesinlikle kendi toplumumu falan küçümsemiyorum, katiyen böyle bir şey yok. dünyanın her toplumunda toplumların birarada kalabilmesi için belirli değerler oluşturulmak ve değerler çerçevesinde bireyler yetiştirilmek zorunda. bu noktada ben de atatürkçülüğü farklı bir şekilde yorumluyorum. atatürk, her şeyin farkındaydı, çağının, türk toplumunun çok ilerisindeydi, belki de bir hiççiydi; kimbilir. ama o kendi toplumunu sevmeyi, ayağa kalkındırmayı tercih etti, bir devri oluşturmayı, yeni bir nesli en baştan yaratmayı tercih etti. o, hemen hemen tüm ömrünü bu ideal uğruna, evet, benim hiç beceremediğim hoşlanmadığım bir şey olan bir ideal uğruna harcadı, ya da geçirdi diyelim kızmasınlar. toplumlar başka şekilde oluşturulamaz ve hayatta kalamazlar zaten. insanlara bir ideal verilir, sunulur, insanlar o idealler içerisinde kendine yer bulmaya, o ideallerden ahlak basamakları ve yaşama amaçları oluşturmaya çalışır. bu abd için kapitalizm'dir, türkiye için atatürkçülük'tür, doğu bloku için komunizmdir, bilemem. tek bildiğim insan hayatının hiçbir değeri olmadığı, işe yaramadığı ve anlamı olmadığıdır. insanın en büyük trajedisi de buradadır. insan bir şeye bağlanır, hani şarkılarda da geçer: neden diye sorma diye. evet, sormayız neden diye, çünkü içerisindeki boşluk, saçmalık bizi ölüme kadar götürebilir. bugün türkiye'de fikri hür, vicdanı hür bireyler yetiştirme gayesi içerisindeki bir düşünce akımı yıkılmaya yerine çok çok beteri, ölümcülü tek kitaplılık getirilmeye çalışılıyor. hepimiz suçluyuz bunda. anlamsız olduğunu anlayamayacak kadar bile ilerleyemedik. sahip çıkmadık, içetenlikle benimsemedik, çok tembeldik, tükettik, zarar verdik, yok ettik, içini boşalttık. deliler, fareler "freak"ler oluşturduk. rte bir yazarı tersler, bülent arınç terslenen yazarı atütürk'e benzetir, ki bu kesinlikle bilinçaltına oynanan çok sinsi ve kalleşçe bir oyundur biz de seyrederiz bütün bu güzellikleri. ellerindeki en büyük koz belki de atatürk'ün dinsizliği. atatürk dini yok etmek isteseydi, ki etmedi çünkü bir toplumun en önemli çimentolarından biri dindir, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ederdi. atatürk belki ateistti, belki agnostikti, belki kuşkucu bir müslümandı, bunu bilemem. çelişkili ifadeleri var bunlardan herhangi biri olabilir. onun istediği tek şey fikri hür, vicdanı hür bireylerdi, muhtemelen günümüzdeki atatürkçülüğe evrilen şeyi görseydi, üzülürdü ve böyle olmasını hiç istemezdi. günümüzde kendini atatürkçü olarak niteleyen pek çok insan tek kitaplılar önünde, örümcek kafalılar önünde yargının da ele geçirilmesiyle aciz duruma düştü. gerçekten çok üzücü.

son olarak eklemek gerekirse atatürk tam anlamıyla bir liderdi. tüm liderlik vasıflarına sahipti ve bir toplumu nelerin bir araya getireceğini, nelerin ayakta tutacağını çok iyi biliyordu. ideali kesinlikle dinsiz bir toplum değildi. çünkü tarihinde gösterdiği üzere hiçbir toplum din vasfı olmadan ayakta duramamıştır. o sadece herkesin vicdanıyla başabaşa kalabildiği türk nesilleri istedi. ilerlemek istedi, çağdaş uyagarlık ideaları kurdu. üzerine düşen her şeyi yaptı. bir onbeş yıl yaşasaydı ülke şu an çok başka konumlarda olabilirdi. zaafları vardı. korktu, inancını kaybetti, inandı, şüphe duydu, istedi, zaaflarına yenik düştü, en umulmadık zaferleri kazandı. yıkılmış bir padişahlığa demokrasiyi getirdi. ama kimseyi kendi vicdanıyla başbaşa bırakmak istemeyen, faşist tutumlu bazı insanlar vardı. aradan bir yüzyıl ilerlerken ülkenin durumu şu vaziyetteydi, bu satırların yazarı da hayatta kalmak dışında herhangi bir beklenditisi kalmayan biriydi zaten:

""dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz" sözü aslında mantıklı. zaten şu saatten sonra gençlerin fazla şansı da yok. çünkü yeni kapitalizm sağ olsun, başka maneviyat kalmadı. artık her şey para. şiir yok, romantizm yok, vefa yok, zarafet yok, felsefe zaten hiç olmadı... doların üstüne "allah'a emanetiz." yazan amerika gibi olduk artık. ne kadar sevinsek az. bu yüzden başbakan'ı tutarlı buluyorum. "dindar bir nesil yetiştirmek" artık bir tercih değil, mecburiyet."

tuna kiremitçi, hani şu iğrenç boyalı suratların bulunduğu gazetede müsvettesinde yazan sempatik adam.